İçeriğe geç

Mevlâna Hâlid Kimdir?

    Mevlâna Hâlid kuddise sırruhu hazretleri Irak’ın Bağdat şehrinin kuzeyinde bulunan Zür kasabasında miladi 1779 yılında doğmuştur. Bu yüzden kendisine Bağdâdî denilmiştir. Bununla birlikte zamanının hem müceddidi hemde gavsı olması hasebiyle de zülcenahayn (iki kanat sahibi) denilmiştir. Hem zahir hem de bâtın ilminde yüksek derecelere ulaşması sebebiyle Şam ve Irak’ın en büyük âlim ve evliyalarından sayılmaktadır. Şeyh Mevlâna Hâlid hazretlerinin soyu anne tarafından Hz. Ali’ye, baba tarafından ise Hz. Osman radıyallahu anhumaya ulaşır.

    Çocukluğu ve ilim tahsili

    Şeyh Mevlâna Hâlid Bağdâdî hazretlerinin annesi de babası da o bölgenin sufi ailelerine mensup olduklarından küçük yaşlarda hem dinî ilimler öğrenmeye başlamış hem de tasavvufa yabancı kalmamıştır. Devrinin en büyük âlimlerinden ilim öğrendi ve icazet aldı. Keskin pratik zekâsı, kuvvetli hafızası ve çalışkanlığı sebebiyle akli ve nakli ilimlerde yüksek derecelere ulaşmıştır. Sadece dinî ilimlerde değil matematik, astronomi ve hendese ilimlerinde de yüksek ilim sahibidir. Hangi ilimden ne sorulursa sorulsun hazır ve net cevap vermesi ile meşhurdur. Bu hasletler onun ne kadar büyük bir âlim olduğunu göstermektedir. 21 yaşında ulemaya ders vermeye başladığı ve kendisi bir konu hakkında hüküm verdiği zamanda diğer tüm ulemalar nezdinde o hükmün muteber görüldüğü söylenir.

    Tasavvufa yönelişi

    Şeyh Hâlid hazretleri Mekke ve Medine hasreti ile yanıp tutuşuyordu. Bu hasreti bir gün Hicaz’a gitmek suretiyle yerine getirdi. Hem de kutsal topraklarda kendisine bir mürşid-i kâmil bulmak niyetindeydi. Medine’deyken Yemenli salih bir zat ile tanıştı. Ona “Bana nasihat eder misin?” dedi. O zat da “Mekke’ye gittiğinde eğer edebe ters bir şey görürsen hemen reddetme” dedi. Şeyh hazretleri Mekke’de Kâbe’ye doğru dönük ibadet ederken bir zatı Kâbe’ye sırtını çevirmiş hâlde gördü. İçinden “Kâbe’ye sırtını dönmüş, edebe dikkat etmiyor” gibi cümleler geçirirken o zat Hazret’e doğru döndü “Mümin’e hürmet Kâbe’ye hürmetten üstündür. Sana verilen öğüdü ne çabuk unuttun” dedi. Şeyh Hâlid hazretleri de o zattan özür diledi ve kendisini talebeliğe kabul etmesini istedi. O zat da “Sen burada olgunlaşamazsın, senin işin Hindistan’da olacak” diyerek Şeyh Abdullah Dihlevî hazretlerini kastettiği rivayet edilmektedir.

    Bir gün Şeyh Abdullah Dihlevî hazretlerinin talebelerinden Mirza Abdurrahim, Şeyh Hâlid hazretlerinin yanına çıkageldi. Şah’ın kendisini Hindistan’a davet ettiğini iletti. Buna çok sevinen hazret vakit kaybetmeden Mirza Abdurrahim ile Hindistan’a gitti ve zamanın en büyük evliyalarından olan Şah Abdullah Dihlevî hazretlerine intisap edip, talebesi oldu. Dergâh hizmetleri kendisine verildi. Alim bir zat olmasına rağmen hiç sesini çıkarmadı. İmtihanları, tasavvufi dersleri birer birer başarı ile geçti. Ardından Şah Dihlevî hazretleri ona “Ey Hâlid, memleketine git ve oradaki insanları Allah Teâlâ’ya kavuştur” dedi. Birçok diyar gezdi. Binlerce talebe ve kâmil halife yetiştirdi. Bu talebe ve halifeler vesilesi ile birçok memleket aydınlandı ve milyonlarca insanın irşadına vesile oldu.

    Fazileti ve sözleri

    Hazret bir anını bile boş geçirmez, ya ilim okur ya da öğretirdi. Dinlenmeye çok az vakit ayırıp namazlarını huşu ile kılardı. Kendisine haset edenlerin bile saygısını kazanmış, güzel ahlâkı ile gönüllere taht kurmuştu. Bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:

    “Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinmek, önem vermemelerine üzülmek, basitlik ve akılsızlıktır.”

    Vefatı

    Hanefi mezhebinin büyük âlimlerinden Seyyid Muhammed Emin Abidîn rahimehullah, Şeyh Mevlâna Hâlid hazretlerine bağlıydı. Sık sık ziyaretine gelirdi. Bir gün Hazret’e rüyasını anlattı. Rüyasında kendisinin Hz. Osman’ın cenaze namazını kıldırdığını gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Şeyh Hâlid hazretleri “Ben Hz. Osman soyundan geliyorum. Ben vefat edince cenaze namazımı sen kıldıracaksın” dedi. Orada bulunan herkes çok üzüldü. Çok geçmeden Şeyh Mevlâna Hâlid Bağdâdî hazretleri miladi 1827 yılında ahirete irtihal etti. Cenaze namazını da buyurduğu gibi İbn-i Abidîn hazretleri kıldırdı. Allah Teâlâ makamını âli eylesin.