İçeriğe geç

Nefis Tezkiyesi Nedir? Tasavvufta Tezkiye ve Nefis Terbiyesi

    Nefis Tezkiyesi Nedir? Tasavvufta Tezkiye ve Nefis Terbiyesi

    Dinimizin temizliğe, temizlenmeye verdiği önemi bilmeyenimiz yoktur. Böyle bir konu açıldığında, hemen hepimiz İslâm’ı “temizlik dini” olarak da tanımlarız. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Allah Tealâ çok temizlenenleri sever.” (Tevbe 108) buyurulur. Hz. Peygamber s.a.v. de “Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Taharet 1) hadis-i şerifiyle, temizliğin imanla irtibatına dikkat çekmiş; bu irtibat, “temizlik imandandır” kelam-ı kibarıyla büyükler tarafından bir kere daha dile getirilmiştir.

    Fakat pek çok müslüman, muhtemelen görünür olması sebebiyle temizliği maddî veya zahirî temizlikten ibaret zannediyor. Yahut maddî temizlik için gösterdiği özeni manevî temizlik hususunda göstermeyebiliyor. Halbuki Allah Tealâ dışımızı da içimizi de temizlememizi ve hep temiz tutmamızı istiyor bizden.

    Bunu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde geçen ve dilimize “temizlik” diye aktarılan “taharet, nezafet” gibi kelimelerin hem maddî hem manevî temizlik anlamı taşımasından çıkarabiliriz.

    Hatta maddî temizliği karşılayan bütün kavramlar aynı zamanda manevî temizlik anlamına da gelirken “tezkiye” kavramıyla hususen manevî temizliğin ifade edilmesinden hareketle, içimizi temizlemenin daha önemli ve öncelikli olduğuna hükmedebiliriz. Kaldı ki dışımızın temizliği içimizdeki temizliğin tezahürü olması halinde anlamlı ve kıymetlidir.

    Kur’an-ı Kerim’de manevî arınmanın “felâh” yani kurtuluş (A’lâ 14, Şems 9) ve cennete erişme (Tâhâ 76) imkânı olduğu ifade buyurulmuştur. Efendimiz s.a.v. bize, “Allah Tealâ’nın suretlerimize değil, kalplerimize bakacağını” (Müslim, Birr 33) haber vermiştir.

    Bundan dolayıdır ki Hâris el-Muhasibî k.s. hazretleri, içimizi temizlemeyi, manevî kirlerden arındırmayı “bâtınî farz” olarak nitelendirmiştir. “Nefs tezkiyesi” işte bu batınî farzın adıdır.

    Tezkiyenin iki anlamı

    Tezkiye, hem “arıtma, temizleme” hem de “feyizlendirip bereketlendirme” anlamlarına geliyor. Ancak bu anlamlar birbirinden kopuk değil. Zekât mükellefiyetinde görüldüğü üzere feyz ve bereket, temizlenmenin neticesi olarak kendiliğinden ortaya çıkıyor. Malum, zekât kelimesi tezkiye ile aynı kökten türemiştir ve aynı anlamı taşır.

    Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde de ifade buyurulduğu gibi zekât hem malı, hem de cimrilik gibi manevî bir kirden arındırmak suretiyle vereni temizliyor. Bu temizliğin semeresi olarak zekâtı verilen mal bereketleniyor, zekâtı veren de kazandığı sevapla ahiret hasadını çoğaltıyor.

    Tasadduk etmenin farz olan bu türüne bu yüzden “zekât” denmiş zaten. Müminûn suresinin “(Kurtuluşa eren müminler) zekâtı ifâ ederler” mealindeki 4. ayetinde geçen “zekât” kelimesini “nefs tezkiyesi” diye anlayan müfessirler de vardır. Çünkü sure, zekât farz kılınmadan önce Mekke’de nazil olmuştur.

    Kur’anî bir kavram olarak “nefs tezkiyesi”, davranışlarımıza yön veren bâtınımızı yani kişiliğimizi, inancımızı, zihnimizi, duygu ve düşüncelerimizi her türlü kusur, hata, yanlış ve kötülükten arındırılıp ilahî ölçülere uygun hale getirme ameliyesidir.

    Arındırılacak unsurların nitelik ve yönelişini kalbimiz belirlediği için nefs tezkiyesi özünde kalbin tezkiyesidir. Rasul-i Ekrem s.a.v., “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi, doğru ve düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru ve düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O kalptir.” (Buhârî, Îmân 39) hadis-i şerifiyle, kalbin belirleyiciliği hususunda bizleri özellikle uyarır.

    Öte yandan kalp merkezli de olsa bâtınî yahut manevî bir arınmadan söz ediyorsak bâtınî yahut manevî bir kirlenmeden de söz ediyoruz demektir. Çünkü insanın sadece dışı değil, içi de kirlenir. Dışımızın kirlenmesi nasıl kaçınılmazsa, içimizin kirlenmesi de çoğu zaman kaçınılmazdır.

    Esas olan hiç kirlenmemek değil; mümkün mertebe kirlenmekten sakınmak, kirlendiğimizde hemen temizlenmek ve temiz kalmaya gayret etmektir.

    Günahlar kirletir

    Manevî kir, günah kiridir. Kur’an-ı Kerim’de, “İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar ve fal okları, şeytan işi birer pisliktir” (Maide 90) buyurulur. Küfür ve nifak (Tevbe 125), şeytanın vesvesesi (Enfal 11) “rics”, yani iğrenilecek birer pisliktir. Allah’a ortak koştukları için müşrikler “necis” (Tevbe 28), inanmadıkları halde inanmış görünen münafıklar “murdar” (Tevbe 95) olarak nitelenmiştir. Efendimiz s.a.v. de Mutaffifîn suresinin, “(Hesap gününü yalanlayanların) işleyip kazandıkları (günahlar) kalplerini paslandırıp (kirletmiştir).” mealindeki 14. ayetini tefsir sadedinde şöyle buyurmuştur:

    “Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terk edip bağışlanmayı dilerse bu leke kaybolur. Şayet tevbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsir 75)