Nakşibendi tarikatının büyüklerinden, ulemadan, büyük mürşid Seyyid Abdullah Şemdini/Nehri hazretleri doğum tarihi net bilinmemekle birlikte 17. yüzyılda dünyaya gelmiştir. Şemdinli, Hakkari’nin ilçesi olup Nehri ise Şemdinli’ye bağlı bir beldedir. Lakabı Siracuddin ve Menba’ul-Hilm’dir. Temiz, şerefli ve asil bir ailede dünyaya gelmiştir. Peygamber Efendimiz’in sallallahu aleyhi vesellem pak, temiz soyundan gelmektedir.
Çocukluğu ve ilim tahsili
Küçük yaşlardan itibaren ilim tahsiline yönelmiştir. İlk başlarda kendi bölgesinin âlimlerinden ders aldı. Daha sonra Irak’ın Süleymaniye şehrine giderek ilim tahsili görmeye devam etti. Akli ve nakli ilimleri burada bitirerek büyük bir âlim olmuştur. Rivayete göre Seyyid Abdullah hazretleri Süleymaniye’de ilim tahsil ederken Mevlâna Hâlid Bağdâdî hazretleri de aynı medresede ilim tahsil etmekteydi. Bu sebeple ikisinin birbirine çok yakın iki arkadaş olduğu nakledilir.
Tasavvufa yönelişi
Seyyid Abdullah hazretleri ile Mevlâna Hâlid hazretleri ilim tahsil ederken bir yandan da kendilerini manevi olarak terbiye ve irşad edecek, yetiştirecek bir mürşid arayışı içindeydiler. Kendi aralarında kim daha önce mürşid bulursa hemen diğerine söyleyip onun da o mürşidi bulmasını sağlama üzerine anlaşmışlardı. Aldığı bazı işaretler üzere Mevlâna Hâlid Bağdâdî hazretleri Hindistan’a Şah Abdullah Dehlevi hazretlerine talebe olmaya gitti. Orada bir müddet kalıp seyr-i sülukunu tamamladı. İcazet ve hilafetini alarak geri döndü.
Geri döndüğünü duyan Seyyid Abdullah hazretleri Bağdad’a Mevlâna Hâlid hazretlerini ziyarete gitti. Ondaki ilim, hikmet ve kemalatı görünce Şeyh Hâlid hazretlerine olan muhabbeti daha da arttı. Talebelikte arkadaşı olduğunu düşünmeyip kendisine talebe oldu. Zahiri ve manevi olarak kendisinden istifade etti.
Kendisindeki büyük ilim ve hikmeti şeyhinden aldıklarıyla birleştirince kısa sürede Şeyh Mevlâna Hâlid hazretlerinin binlerce talebesi arasında en dikkat çekeni oldu. Bir rivayete göre de hazret, Mevlâna Hâlid hazretlerinin ilk halifesi olmuştur. Halifeliğinden sonra bir müddet daha Mevlâna Hâlid hazretlerinin yanında kaldı. Daha sonra şeyhi onu Türkiye’ye irşad vazifesi ile yolladı.
Fazileti ve sözleri
Seyyid Abdullah hazretlerinin Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin temiz soyundan geldiği her halinden belli oluyordu. İnsanlar onda kesinlikle en ufak eleştirilecek bir şey dahi bulamıyorlardı. Mevlâna Hâlid hazretleri Seyyid Abdullah hazretleri hakkında “Seyyid Abdullah ne büyük bir şeyhtir. Tek kusuru onun büyüklüğünü inkâr eden kimselerin bulunmamasıdır” buyurmuştur.
Bir keresinde Şeyh Mevlâna Hâlid hazretleri “Beni Seyyid Abdullah’tan üstün tutmayın” demiş, etrafındakiler de “O sizin talebenizdir, nasıl böyle oluyor?” dediklerinde “O şehzadedir. Padişah olacaktır. Biz ise onu yetiştirme görevi kendisine verilen mürebbiyiz. Mürebbi şah olacak şehzadeden üstün olabilir mi?’’ buyurup Seyyid Abdullah hazretlerinin faziletini anlatmıştır.
Bölge halkı Seyyid Abdullah hazretlerinin pek çok kerametine şahit olmuştur. Kerametinin vefatından sonra da devam etmesi hazretin büyüklüğünü göstermektedir. Seyyid Abdullah hazretlerinin Şemdinli’ye döndükten sonra bölge halklarına da çok katkısı olmuştur. Düzensiz bir şekilde yaşayan Irak, İran ve Türkiye aşiretlerinin düzenli bir şekilde yaşamalarına katkı sağlamış, arası bozuk olanların aralarını düzeltmiştir. Tıpkı ceddi gibi aşiretler, aileler arasında hakemlik yapmıştır. Verdiği kararlar her iki tarafı da memnun ederken çıkan sonuçtan her iki taraf da razı olurlardı. Çünkü herkes yakinen bilirdi ki Seyyid Abdullah hazretleri hakkı bilir, hakkı konuşur ve hakkı uygular.
Seyyid Abdullah hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştur: “Hakiki bir müslüman kendi kusurlarıyla ilgilenendir. Merhamet sahibidir. Şehvetlerine uymaz. Baş olma sevdasına kapılmaz. Parmakla gösterilmekten kaçınır. Allah Teâlâ’nın emirlerini yapmakta, yasaklarından kaçınmakta ve buna devam etmekte sabırlıdır.”
Vefatı
Ömrünü İslâmiyet’i yaymaya, yaşamaya ve yaşatmaya adayan ve kendisini bu yola vakfeden büyük mürşid Seyyid Abdullah hazretleri miladi 1813 yılında Hakkari’nin Şemdinli ilçesi Nehri beldesinde vefat etmiştir. Kabri Nehri beldesinin girişindedir. Allah Teâlâ makamını ali eylesin.