Konvansiyonel yani geleneksel savaş… Düzenli orduların kitle imha silahları kullanmadan doğrudan çarpışmasını ifade eden bu kavram, teknolojideki gelişmeler nedeniyle anlamını yitirdi. Artık devletler terör örgütleri üzerinden yahut ordularının insan kaynağını tehlikeye atmayacak türden silahlarla birbirlerine zarar veriyorlar. Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA), bu yeni sürecin en önemli enstrümanlarından biri. Bilgisayarın başında oturan bir moderatör tarafından kumanda edilen SİHA’lar, yüzlerce kilometre öteye uçarak belirlenen hedefi herhangi bir hava savunma sistemine takılmadan vuruyor. Uzun yıllar NATO silahlarına muhtaç olan ve bu yüzden yaklaşık kırk yıldır terörle mücadele etmek zorunda kalan Türkiye, tamamen yerli kaynaklarla üretilen ve küresel ölçekte parmakla gösterilen SİHA’larıyla uluslararası siyasetin dengelerini değiştirdi.
“Eğer bu ya da buna benzer diğer projeler desteklenirse iddia ediyorum; Türkiye beş yıl içerisinde insansız hava araçlarında dünyada bir numara olabilir…” Bu sözler 2005 yılında henüz 26 yaşında olan genç bir mühendise ait. Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’den ve İsrail’den satın almak için türlü zahmetlere katlandığı, hatta zaman zaman “satmayız” tehditlerine maruz bırakıldığı insansız hava araçlarının bugün ne kadar mühim olduğunu hep birlikte görüyoruz.
En son, Rusya’dan aldığı milyar dolardan fazla eden silah ve mühimmatla Azerbaycan’a saldıran Ermenistan, işte 26 yaşında idealist bir mühendisken yukarıdaki sözleri söyleyen Selçuk Bayraktar’ın ve ekibinin ürettiği SİHA’larla tarumar edildi. Şimdi bütün bir millet olarak, Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa Türkiye’yi tarafı belirlenen değil, yön tayin eden ülke konumuna getiren adımların başında gelen bu projenin nasıl geliştirileceğine kafa yormamız gerekiyor. Daha güçlü bir ülke olmak için başka seçeneğimiz yok çünkü.